FRİEDRİCH BARBAROSSA – MARKO POLO ve SİLİFKE USULÜ TURİZM

frederich_barbarossa-300x162Venedikli ünlü gezgin Marko Polo 1271 yılında Asya’ya ilk kez Adana’nın Yumurtalık ilçesinde ayak basıyor.
Yumurtalık Belediyesi bu turizm avantajını kullanmak istiyor.
Önce Marko Polo’nun ilk karaya çıktığı iskele restore edilecek sonrada sahildeki meydana Marko Polo’nun heykeli dikilecek.
Bunun sonunda Yumurtalık Belediyesi Marko Polo’nun ülkesi İtalya’dan turistlerin gelmesini hedefliyor ve bu yönde tanıtıma geçmeye hazırlanıyor.

Gelelim Mersin’in benzer ilçesi Silifke’ye. Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa Silifke’nin Göksu ırmağında boğulmuş.
1975 yılında dönemin Almanya Büyükelçisi Gustav Adolf Sonnenholl buraya bir anıt dikilmesini sağlamıştı.
Geçtiğimiz yıl Silifke Belediyesi bu anıtın üzerine Friedrich Barbarossa’nın bir heykelini koydu. Çok yerinde güzel ve anlamlı da oldu. Turizm açısından bir Alman için Alman İmparatorunun boğulduğu yere gelmek ve burada onun bir heykelini görmek çok değerli olmalıydı. Hatta yıllar önce bir kurşun tabutun içerisinde cenazesinin bulunduğunu da biliyoruz. Fakat bu gün bu tabutun nerede olduğu bilinmiyor.

Yöredeki bazı kişilerinde heykele karşı çıktıklarını, dini ve milli anlayışla bunun kalkmasını istediklerini basında çıkan haberlerden öğrendik.
Daha sonra heykel Silifke Belediyesi tarafından kaldırıldı.
Valiliğe bildirdim. Belediye ile görüştüler ve tamirat için kaldırıldığını ve tekrar dikileceğini söylediler. Herhalde 15 aydır tamir ediliyor.
Mersin’in sözde turizm dinamiklerine anlattım ki onlar sürekli yurt dışı fuar gezilerinde Mersin ve ülke tanıtımında olduklarından yerel bir konuyla ilgilenmediler.
Silifke Belediye Başkanı’na ulaşmak istediğimde, ilginçtir ki kendisinin Almanya’da Silifke’nin kardeş şehrini ziyaret etmekte olduğunu öğrendim. Acaba bu durumu kardeş şehirdeki Alman kardeşlerine nasıl izah etmiştir.

Bu bana Almanya’da Lübeck’te kentin en önemli restoranının duvarında asılı bir padişah fermanını hatırlattı. Ferman’da Padişah’ın bir Alman gemisi için koruması altında olduğunu ve hiçbir korsanın bu gemiye saldıramayacağını yazıyordu. Bundan da hiçbir Alman rahatsız olmuyordu.
Yine Almanya’da bir otoban dinlenme yerinin koridorunda bir Osmanlı Padişahının asılı yağlıboya portresi kimseyi rahatsız etmiyordu. (Sonradan bu tablonun Osmanlı Padişah Portreleri koleksiyonundaki eksik olan bir tablo olduğu anlaşıldı ve bazı girişimlerle Türkiye’ye getirtildi.)
Pargalı İbrahim Paşa’nın 500 yıl önce İstanbul’a getirdiği heykelleri ve bizim 500 yıl sonra nerede olduğumuzu düşünüyorum.

II. Viyana Kuşatmasında Avusturya’ya yardıma gelen Alman Hannover Veliaht Prensi Ludwig komutasındaki Alman Birliği Şemdinli Derviş Mehmet ve Hasan isminde iki Osmanlı Sipahisini esir alarak Hannover’e götürüyor. Hannover’de ölen iki Sipahi İslami geleneklere göre defnediliyor. Bu gün koruma altında olan mezarları yapılıyor.

Macaristan’ın Başkenti Budapeşte’de Budin kalesinde son Osmanlı Valisi Arnavut Abdurrahman Abdi Paşa anısına dikilen mezar taşının üzerine “kahraman düşman” ibaresi yazılıyor. Mezar üzerindeki yazıda devamla şunlar yazıyor “145 yıllık Türk egemenliğinin son Budin Valisi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa bu yerin yakınında 1686 Eylül ayının 2. günü öğleden sonra yaşamının 70. Yılında maktul düştü. Kahraman düşman rahat uyusun”.
Dört taş sütunla çevrili mezarın sürekli ziyaretçileri eksik olmuyor.
Kalede Arnavut Abdi Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu üç buçuk aylık kuşatma esnasında Haçlı ordularının on sekiz taarruzunu püskürtür ve düşmanın teslim ol çağrılarını geri çevirir. Abdi Paşa ön saflarda savaşır. 2 Eylül 1686 günü düşmanın altı koldan saldırıya geçmesi ile şehit düşer.

İşte Avrupa mantalitesi ve bizim Osmanlı hoşgörü ve yönetim anlayışından uzaklaşmış modern çağdaki görüşümüz.
Almanların iki Osmanlı sipahisine verdikleri önem ve bizim bir Alman imparatoruna verdiğimiz önem.

Bir Heykelden neden korkuyoruz, bu kadar mı kendimize özgüvenimiz yok.
Ülkemiz ne kadar gelişse, ilerlese de yine bir yerde şark düşüncelerimizden kurtulup, realist Avrupa düşünce derinliğini yakalayamıyoruz.

Bu arada yöremizdeki değerlerimiz dururken Toroslar Belediye’sinin kentin girişine diktiği bir Peri Bacası Heykelini ve yine Göreme Kiliselerini anımsatan bir Peri Bacası Heykelini ekmek büfesi yapan Tarsus Belediyesini anlamaya çalışıyorum.

Tarsus’ta dünyanın tanıdığı St Paul’ü yok sayan, Silifke’de bir Alman imparatorunun heykelinden çekinen milliyetçi ve dini duygularla, batı medeniyeti seviyesine gelmek, bu günün dünyasına ayak uydurabilmek ne kadar mümkün olabilir.

Artık bu günün Türkiye’sinde korkulardan kurtulmuş ve özgüvenimizi kazanmış olmamız gerek.

Acaba bu gün Silifke Belediye Başkan Aday Adayları bu konuda bir girişimde bulunabilme cesaretini gösterebilirler mi?

Harun Arslan

Etiketler:,

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yapın