EDEBİYAT KÖŞEMİZİN İLK YAZISI ARAYIŞIN ROMANLARI: PİNHAN ve SUSKUNLAR

Kalemimim ve yüreğimin ışığında birbirinden değerli iki eser olan:  Elif Şafak –Pinhan- ,  ve İ.Oktay Anar –Suskunlar- ‘a kısa bir yolculuk edeceğiz.

Suskunlar, Yenikapı Mevlevihanesinde bir haya­letin görülmesiyle başlamaktadır.  Ardından Suskunların kahramanlarından Kalın Musa ve ai­lesi (oğlu Veysel, torunları Davut, Eflatun, kardeşi Muhayyer Hüseyin) tanıtılmakta. Davut’un Ne­vaya âşık olması ve Nevâ’nın annesinin kendisi­ne verdiği bir kâğıttaki semaiyi çalarken Kanunî Asım’ın hayaletiyle yüz yüze gelmesiyle ) ro­man, bir koldan ‘Asım’ın hayaletinin öyküsü’ ile sürüyor. Bu, Suskunlar’daki birinci öykü bölümüdür. Pinhan ise romanın aynı adlı başkahramanının Düri Baba Tekkesine gelişi ile başlamaktadır. Suskunlarda başkahramanın ailesi çevresi ince ince anlatılmakta iken Pinhanda aile konusu tamamen muammadır . Kardeşleri ve annesi eserin başında kısaca geçmekten öteye gitmemiştir. Pinhanın hayatı adeta tekke ile başlamaktadır.

Suskunların bir başka bölümünde Ha­cı İskender’in Sofuayyaş Mahallesi’ne taşınmasıy­la   ‘Cüce İskender’in öyküsü’ anlatılmıştır. Suskunlar tek kişi etrafında yoğunlaşmaktan ziyade başka hayatlar ve öykülere de yer vererek okuyucuyu birbirinden ayrı gibi gözüken ama esasında ortak bir çatıda buluşan labirentlerin koridorlarında, akıl odalarında yolculuğa çıkarıyor. Pinhan bu bakımdan bir nebze daha yavan bir tat vermektedir. Her iki eserde de yaşanılan zaman , mekan insanlar ve manzaralar tasvir edilmiştir. Öyle ki Pinhanı okuyan bir okuyucu tekke hayatı ve ritüelleri hakkında bilgilenmektedir. Suskunlarda da tasavvuf olgusu bulunmaktadır fakat bunun yanında musikinin de büyük bir payı vardır . Ön plana çıkan musikidir.

Divan Edebiyatında sıkça kullanıla gelen pinhan kavramı sır, giz manalarına gelmektedir. Adına paralel bir şekilde kurgulanan Pinhan da içinde sırlar barındırmaktadır. Yaradılıştan iki başlı yani çift cinsiyetlidir. Bu sır zavallı Pinhan’ı çoçukluğundan beri huzursuz etmektedir. Pinhan bu sırrı taşımaktan da hikayesiz olmasından da bıkmıştır. İçine aşkın arayışın düştüğünü anlayan Düri Baba Pinhan’ı kendini bulması için gitmesini söyler. Bunun üzerine Pinhan yola çıkmaya karar verir. Pinhan hikayesini ve benliğini aramak için tekkeden ayrılmadan önce vücudunun kıllarından arınır. Bu şekilde ikiliktne birliğe doğru uzandığı yolda ilk adımı atmış olur. Bu bölümde saç, sakal, kaş ve bıyıklarını traş ettikleri bilinen Kalenderi dervişlerinin ritüeline de dikkat çekildiği görülmektedir.

Suskunlarda ise; ‘Eflatun’un duyduğu es­rarengiz bir sesin peşine düşmesinin ile öyküsü kapılarını aralar. Eserin bu bölümünde de küçük öyküler göze çarpmaktadır. Ör­neğin, Eflatun’un esrarengiz  sesi ararken İstanbul sokaklarında karşılaştığı kimi olaylar, kin dolu bir Mevlevi dervişinin, kendisine uzun yıllar önce işkence eden Firavun’dan intikam al­mak için İstanbul’a gelmesi; ancak Firavun’un da­ha sonra yaptıklarından pişman olarak Nuvarif Efendi adıyla Mevlevi şeyhliğine kadar yükseldiği­ni ve katıldığı cenazenin de ona ait olduğunu öğ­renerek nefret duygusundan arınıp geri dönmesi gibi bu tür küçük öyküler.

Eserde dikkat çeken bir çok öykü bulunmasına rağmen Pinhan ile arasında bağ kurulabilecek bir öykü vardı. Yedikule Kahin’in, Zahir’in ortaya çıkacağını haber vermesi ve bir sü­re sonra Zahirin İstanbul sokaklarında görülmesi yani; Zahir’in öyküsüdür. Tanrı figürü yerine konan ve herkesin saydığı, üflemesi beklenilen hayat nefesi uğruna mücadele verdiği  Batın Efendi’nin adının “gizli, saklı” anlamına gelmesi, bu karakterin hikaye boyunca okuyucuyla hiç tanıştırılmayıp adeta ulaşılmaz bir ilahi yaratıcı gibi saklı tutulması dikkat çekicidir. Bununla birlikte, Batın Efendi’nin oğlu Zahir’in de Hz. İsa ve yaşantısıyla benzerlikleri tartışılmaz niteliktedir. Zahir’in müzisyenlerle yediği yemek İsa’nın son yemeğine, Zahir’in bulunduğu yeri müzisyenlerden birinin söylemesi havarilerinden birinin İsa’yı gammazlamasına, boynu tomruğa geçirilerek sürüklenen Zahir’in ölümü İsa’nın çarmıha gerilmesine birer göndermedir.   Pinhan için ilk dönüm noktası Düri Baba ile karşılaşmadır. Aynı şekilde Eflatun’un da ardından yollara düştüğü ses onu İbrahim Efendiye ulaştırmaktadır.

Pinhan için bir diğer dönüm noktası ise Karanfil Yorgakidir. Çünkü onun sayesinde Pinhanın kalbi atmaya ve kendisi için neyin öteki olduğunu bulmuştur. İki başlılığından kurtulmasına ise Akrep Arif ya da yeni adı ile Nakş-ı Nigar Mahallesinin koca karıları hamamda yardım etmiştir.mahallenin konusu açılmış iken değinmek istediğim ufak bir nokta var bu mahallenin ve mahalle sakinlerinin öyküleri de göz ardı edilmeyecek kadar güzeldir. Kötü ve nefret dolu Nevres’in hikayesi, Nakş-ı Nigarın , koca karıların hikayeleri okuyucunun merakını arttırmakla beraber romana ayrı ayrı dünyaların kapılarını da aralamıştır. İki eserin bir diğer ortak noktası bu hikayelerdir.

Kendisini çağıran o büyülü sesin peşinden giderek İbrahim Dede Efendi ile tanışan Eflatun’un saflığından doğan sorulara karşılık İbrahim Efendi, “Senin buraya gelmenin sebebi sadece bizim gel dememiz değil, ayrıca onların sana git demeleri. “ demiştir. Kitapta verilmek istenen önemli mesajlardan biri olan bu söz, tasavvuf felsefesinin özüne inmiştir. Eflatun İbrahim Dede Efendiden ney çalmayı öğretmesini ister nitekim öğrenirde İbrahim Dede Eflatunun üstün becerisini görür hayretler içinde kalır . Fakat endişeye de düşer . Çünkü hikayelerden anlaşıldığı üzere katiller çok yakınlarındadır ve sıra elbet Eflatuna da gelecektir. Eflatunu korumak için kendi hayatından geçmiştir. Ne yazık ki bu fedakarlık canileri bir süre Eflatundan uzak tutsa da yeterli olamamıştır…

Eflatun bir sesin etrafına düşerek yola çıkar iken Pinhan bu yollara hikayesini ve benliğini tamamlamak için çıkmıştır. Bir tarafta ne istediğini bilen bir kahraman varken diğer yanda saf duyguları ile onu çağıran sesin peşine düşen bir kahraman vardır. Pinhan Düri Baba tekkesinden bilgili bir şekilde ayrılmıştır oysa Eflatun bir ses ardına ; yıllardır çıkmadığı odasından yardım etmek arzusu ile ayrılarak düşmüştür.

Suskunlarda ; Asım’ın hayale­tinin sırrı, Cüce İskender’in sırrı, Eflatun’un sırrı iç içe geçerek sıkı bir ‘sır yumağı’ oluşturuyor. Anar, ‘Segah’ bölümünde  bu sıkı sır karmaşasını ustalıkla çözüyor: Asım’ın Cüce İskender’i esir pazarından satın al­dığı, Nevâ’ya âşık olduğu, aynı kadına âşık olan kölesi Cüce İskender tarafından öldürüldüğü, kö­lenin Asım’ın yazdığı semaiyi bozduğu ve Asım’ın ruhunun bu nedenle huzursuz olduğu ortaya çıkıyor. Davut’un semaideki hatayı düzeltmesiyle Asım’ın hayaleti de huzura kavuşup, gök­lere çekiliyor ve ilk sır (Asım’ın hayaletinin öykü­sü) böylece çözülüyor. Cüce İskender’in çocuk yaşlarda esir edilmiş Venedikli bir çembalo usta­sı olduğu, Asım tarafından satın alındığı, daha sonra efendisini öldürdüğü, Hacı İskender adıyla meşhur bir vaiz olarak tanındığı, Tağut’a hizmet ettiği ve hayat nefesine sahip olmak için Eflatun’u da öldürmek istediği, bu bölümde ortaya çıkıyor. Böylece Cüce İskender’in sırrı çözülüyor. Da­vut’un Cüce İskender’i öldürmesiyle bu öykü de sona eriyor. Eflatun’un sırrı ise, ıslığın Mevlevi­hane’den gelen bir ney sesi olduğunun anlaşıl­ması ile çözü­lüyor. Ancak Cüce İskender tarafından vurulan Eflatun, Muhteşem Neyzen Bâtın’ın üflediği ‘ha­yat nefesi’ ile tekrar diriliyor.

Pinhan da ise Elif Şafak son noktayı; Pinhanın yılan tarafından zehirlenmesi kocakarıların onu iyileştirmek için türlü ilaçlar yapmaları ve Pinhanın bir süreliğine gözlerini açması ile başlatarak, Pinhanın Dürri Baba Tekkesine kadar gelip sığınağını viran, hatıralarını öksüz bir şekilde görmesi ve daha sonra hayata gözlerini kapatıp sevgiliye, sonsuzluğa doğru yola çıkması ile koymuştur.

Sonuç olarak iki eserde Tasavvuf konusunu farklı bir hayatdan yola çıkarak incelemiştir. Eserler her ne kadar ayrı olsalar da kesiştikleri yol sonsuzluğun yoludur. Pinhanda kim olduğunu bilmeyen iki başlı bir dervişin kendi içine yolculuğu anlatılır iken Suskunlarda  bir ıslığın peşinden giderek özüne ulaşan bir kahraman göze çarpmaktadır. Pinhan neticede bir kadın tarafından anlatılmakta diğer tarafta ise Eflatun olayın ana kahramanı olarak bulunmaktadır. Daha önce de söylemeye çalıştığım gibi eserler ne kadar bağımsız öykülerden oluşmuş gibi gözükselerde her hikaye bir diğerinin devamı niteliğindedir. Pinhan da yaradılışın 4 unsuru olan; hava , toprak, ateş ve su  bölümlerine yer verilmesi tesadüften çok öte yazarın yeniden doğuşa vurgu yapmasından ileri gelmektedir. Her bölümün başındaki alıntılar eserin akıcılığını ve okuyucunun dikkatini diri tutmuştur. Aynı şekilde Suskunlarda anlatımı ayakta tutmak için yazar kısa ama dikkat çeken olaylara eserde yer vermekten geri kalmamışdır.

Gönül evime yeni birer oda kazandıran Suskunlar ve Pinhan artık zihnimden çıkmayacak kitaplar arasında yer alıyor. Yaşadıkça yeni yolların bizleri beklediğini, sır içinde sırların bulunduğunu  bir kez daha anladım. Sonsuzluğa atılan ilk adımın kişinin kendisi ile yüzleşmesi arka odalarındaki korkularından dan sıyrılması olduğunu, yola çıkmanın,  bir adım atmanın bütün karmaşa  yumakları çözeceğini  bu iki eser sayesinde tekrar hatırladım. Zamandaki yolcuğum şimdilik bitti. İki kıymetli yazarımıza da sonsuz teşekkürü borç bilmekteyim. Yürek ve emeklerine sağlık.

 

 

 

 

Hanife AYYILDIZ

Etiketler:,

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yapın